20 Ekim 2013 Pazar

Dünyada örneği görülmeyen bir toplum oluşturmak mümkün


Suriye’de yaşanan olaylara herkes karşı, savaşın durmasını herkes istiyor ama bazıları bunu isterken kendi çıkarlarına dokunmaması şartını koşuyor gibi görünüyor. Bu gibi kişilerin tavrı ve belki de uygulanan baskı yüzünden Suriyeli mülteci kardeşlerimizden bir bölümü ülkelerine dönmeyi tercih ettiler. Zulümden kaçmak için sığındıkları komşuları kendilerine saldırmaya başlayınca çareyi savaşın içindeki ülkelerine yani katliama, tecavüze, hakaretlere, şiddete geri dönme kararını almakta buldular.



Tabi ki böyle bir durumun kabulü mümkün değil, aklın ve vicdanların böyle bir şeye izin vermesi de mümkün değil.


Kendi evi yansa, bahçesine bomba atılsa, çocuğu okuldayken bir kurşunla katledilse, kendi ablası-annesi ya da karısı gözlerinin önünde tecavüze uğrasa söz konusu kişiler bu tavırları gösterir miydi?


Başlarına gelmesine bile gerek yok, bu ihtimalleri sadece düşünmüş olsalar bile yeterdi aslında. Böyle bir şey akıllarına bile gelmez, “ülkelerine dönsünler” gibi bir ihtimal vicdanlarından geçmezdi. Ancak olanlar oldu ve bir kısım Suriyeli kadınlar ve çocuklar ülkelerine dönüş yapmak zorunda kaldılar.


Peki bundan sonra yapılması gereken nedir? Bu olayların tekrarlanmaması için izlenmesi gereken yol ne olmalıdır?


Allah inkarcılara karşı inananların birlik olmalarını, saf bağlayarak bir bina gibi kaynaşmalarını emretmiştir. Yeryüzündeki fitnenin, bozgunun, kargaşanın önlenmesi için huzuru sağlayacak olanlar inananlardır ve bunu her ne koşulda olursa olsun yapacaklardır. İnananlar huzuru sağlayacakları kişilerin inançlı-inançsız ya da batıl dinlere mensup olmasına da bakmazlar. Savaştan, zulümden, tecavüzden kaçan bir insana, “Senin inancın nedir?” diye sorulmaz. Allah’ın ayette bildirdiği gibi önemli olan yeryüzündeki fitnenin, bozgunculuğun engellenmesidir.


Kaynaşmayı sağlamak için ortak tarihi hatırlatmak faydalı olabilir ama yeterli değildir. Tarih boyunca Türk milletinin her zaman mazlumların yanında olduğu doğrudur ve bu herkesçe bilinir ama önemli olan bu  ruhun canlandırılması, bunun bir ütopya değil bir gerçek olduğunun anlatılması ve insanların bunu bir zorunluluk olarak değil can-ı gönülden, vicdanın gereği olarak, hiç gocunmadan yapmasıdır.


Allah Kuran’da inancımızın temeli olarak bu birliği emretmiş, inkar edenlerin her koşulda birbirlerinin velisi yani yardımcısı olduğunu bildirerek, inananlar birbirlerine yardım etmezlerse yeryüzünde kargaşa çıkacağını haber vermiştir:


İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)


Bizi birbirimize bağlayan temel İslamiyet’tir. Bediüzzaman Hazretleri de Şam’da verdiği hutbede Müslümanlar arasında yardımlaşma ve dayanışmanın önemini şöyle bildirmiştir:


İşte, bu kudsî İslam milliyetinin manevi bağlarıyla, umum Müslümanlar bir tek aşiret hükmüne geçiyor. Aşiretin fertleri gibi İslâm milletleri de, birbirine manevi bağlar ile irtibat ve alâka kurarlar. Birbirlerine manen (lüzum olsa maddeten) yardım eder. Güya bütün İslâm milletleri bir nurani zincir ile birbirine bağlıdır."


Birlik ve beraberliğimizi yani kardeşliğimizi yıkmak için artan karanlık çalışmalara inat bizler Ensar gibi davranarak Muhacirler hükmündeki kardeşlerimize gereken sevgiyi, ilgiyi gösterelim.Onları kendimizden üstün tutalım. Kaldı ki bu insanların tek istedikleri canlarını kurtarmak ve savaş bitene kadar güvende yaşayabilmek.


Muhacir ve Ensar arasında kardeşlik akidleri (muahat) yaptıran Resulullah (sav)’imiz gibi inananları birbirine kenetleyecek çalışmalar yapalım.


Hicret’ten sonra sergilenen kardeşliği örnek alalım.


Muhacirler Medineye geldiklerinde Ensar, onları evlerinde ağırlamak için birbirleri ile adeta yarışa girmişlerdi. Öyle ki misafirleri paylaşmak için aralarında kur’a çekmeleri bile gerekmişti. Peygamber Efendimiz (sav) de  Medine’ye geldikten 5 ay sonra, Muhacirlerle Ensarı ikişer ikişer kardeş yapmıştı.


Her bir Muhacir aileyi, Medine’lilerden bir aile yanına aldı. Aralarında kardeşlik ahli olan sahabiler birlikte çalışacak ve kazançlarını paylaşacaklardı. O dönemde Ensar fazla arazilerini Efendimiz (sav)’e bağışlamış ve mübarek Peygamberimiz (sav) de bunu Muhacirler arasında paylaştırmıştı. Hatta Ensar’ın bununla da yetinmeyerek şu cömert teklifte bulunduğu da bir hadiste şöyle bildirilmiştir:“–Yâ Rasûlallâh! Hurmalıklarımızı da Muhâcir kardeşlerimizle aramızda paylaştır!”


Peygamber Efendimiz:“–Hayır, öyle olmaz!” buyurarak kabûl etmeyince Ensâr, Muhâcirlere:“–Öyle ise ağaçların bakım ve sulama işini siz üzerinize alınız da mahsulde ortak olalım!” teklifinde bulundular.

Peygamber Efendimiz’in de muvâfakatiyle her iki taraf:


“–İşittik ve itaat ettik!” diyerek bu teklifi kabûl ettiler. (Buhari, Hars, 5)


Mübarek Efendimiz (sav) zamanındaki bu sıcak kardeşlik ruhu, maddi-manevi yardımlaşmayla oluşturulan birlik ve beraberliğin en güzel örneklerindendir. Ensar ve Muhacirler arasında gerçekleştirilen bu sıcak kardeşlik, dünya tarihinde hiç görülmemiş mükemmellikte bir toplumun oluşmasına vesile olmuştur.


Unutmayalım ki imandan kaynaklanan derin bir sevgi anlayışı beraberinde fedakarlığı, cesareti, cömertliği, sevgi ve koruma hislerini de getirir.


Unutmayalım ki İslam’ın özü barış ve sevgidir ve bizler için bunu her imkanı değerlendirerek, en güzel şekilde gösterme zamanıdır.